EBOLA; Moleküler yapısı, Yayılışı, Tespit ve Tecriti

Dünya yeni bir salgın tehdidiyle karşı karşıya, EBOLA. Ebola bulaşıcı ve öldürücü bir hastalık ancak hastalığın bir başka kişiye bulaşması hava yoluyla değil sadece vücut sıvıları (kusma, kanama, tükürük, açık yaralar) 'nın yakın teması aracılığıyla oluyor, Erken teşhis, karantina, tıbbi destek, temas takibi ve koordine edilen halk sağlığı çabalarıyla bu hastalığın bir salgına dönüşmesini önlemek mümkün. Ancak tüm bunlar için de hazırlıklı olmak gerekmekte. Özellikle Afrika ülkelerini kasıp kavuran bu hastalık ilk kez 1976'da Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde salgın olarak ortaya çıktı ve adını yine Kongo'daki bir nehirden aldı. Mart 2014 tarihinde Batı Afrika'da Gine'de başlayan ve başka ülkelere de sirayet eden Ebola virüsü salgını henüz kontrol altına alınamadı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan verilere göre, 30 Temmuz 2014 tarihi itibariyle Gine, Sierra Leone, Liberya ve son olarak Nijerya'da ortaya çıkan bir ölümlü vakayla, toplam 1440 vaka ve 826 ölüm olduğu bildirilmiştir. 

Ebola virüsünün 1976'da keşfedilmesinden bu yana patlak verenlerin en şiddetlisi ve ölümcülü olan bu salgında vaka sayısının geçmiş salgınlarında görülen toplam vaka sayısını aştığı belirtiliyor. Araştırmacılar, 6 Aralık 2013 tarihinde Gine'nin Meliandou köyünde ölen iki yaşındaki erkek çocuğu Emile'in bu salgının ilk kurbanı olduğunu söylüyor. Emile'in ölümünden sonra annesi, kız kardeşi ve büyükannesi benzer semptomlar göstererek hayatlarını kaybetti, aileyle temas edenler Ebola virüsünü diğer köylere taşıdı. Şu anda Amerika, İspanya, Almanya  ile birlikte 5 Afrika ülkesinde Ebola tanısı konuldu.
Şu anda virüsün hangi hayvan popülasyonundan insanlara bulaştığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak bazı tahminler virüsün doğal kaynağının Afrika'daki meyve yarasaları olduğunu düşündürüyor. Virüslerin varlığının bu yarasaların coğrafi dağılımıyla örtüşmesi bu tahminin doğru olduğunun en büyük kanıtı olarak kabul edilmekte.  
Ebola, Marburg ve Cueva virüsleriyle birlikte Filoviridae Ailesi'ne mensup 70-80nm çapında ve 130-4000 nm uzunluğunda olabilen silindirk görünümlü virüslerdir. Doğada 5 türü bulunur. Bunlar;        
  • Bundibugyo Ebola Virüsü (BDBV)
  • Zaire Ebola Virüsü (EBOV)
  • Reston Ebola Virüsü (RESTV)
  • Sudan Ebola Virüsü (SUDV)
  • Taï Forest Ebola Virüsü (TAFV) ' dır.
Bahsi geçen virüs ilk kez Zaire' de tanımlandığı için Zaire Ebola Virüsü denmiş. En çok salgına ve ölümlere sebep olan bu tür, geçtiğimiz 40 yıla bakıldığında %50'ye yakın öldürme oranına sahip.
Ebola' dan kurtulmak için şu anki yöntem hastalık emareleri gösteren bireylerin tespit edilerek karantina altına alınması ve diğer insanlarla kontağının kesilmesi ile karantina altındayken tıbbi yardım sağlanarak vücut sıvılarının kaybına karşı hastayı desteklemek ve hastalığa karşı vücut direncinin zayıflamasını engelleyen yöntemlerle vücudun hastalığı atlatmasını beklemek. Ebola şu an ilaçla iyileştirilemiyor. Ancak vücut bu hastalığa karşı antikor oluşturarak yine kendi kendine bu hastalığı aşabiliyor. Yani dışarıdan yapılan müdahale sadece hastalık süresinin kolay atlatılmasına yardımcı oluyor.
Ebola' nın başlardaki belirtilerinin nezle, malaria, tifo gibi basit hastalıklara çok benzemesi hastalığın ilerlemesindeki etkenlerden biri. Başlardaki ateş, yorgunluk, halsizlik, kas ağrıları gibi belirtiler hastalık ilerledikçe iç kanamalara dönüşüyor. Daha önce salgın olan bölgelerde, doktorlar bu belirtileri gördüğünde hemen bir antikor testi uyguluyorlar. Bu test yapılmazsa hastalık Ebola teşhisi konulmadan ilerlemeye devam ediyor. İlerleyen aşamalarda ise kusmalara, iç kanamalara, damaklar ve gözlerdeki kanamalara kadar ilerliyor.

Aslında Ebola hastalarını ölüme götüren şey virüsün kendisinden çok vücudun bu virüse karşı verdiği aşırı savunma mekanizması olarak biliniyor. Enfeksiyon sonrası vücut tüm immun sistem gücünü Ebola'nın enfekte ettiği hücreler üzerine gönderiyor. Virüsle beraber enfeksiyona uğramış bu hücreleri de yok etmek amaçlanırken bu iş öyle kontrolsüz bir biçimde yapılıyor ki kan damarları delik deşik oluyor. Beraberinde kan sızması, iç kanamalar başlıyor. Damarlarda yeteri kadar sıvı olmaması kan basıncının düşmesine, kan basıncının düşmesi de kan ihtiyacı olan organlara yeteri kadar kan taşınamamasına sebep oluyor. Ebola' nın enfeksiyonuna karşı vücudun verdiği aşırı tepki hayati organları zor bir duruma soktuğu için sonuçta organ iflasları başlıyor ve vücut ölüyor. 
Ebola'nın enfekte ettiği hücreler sistemik hücreler; kan hücreleri, lenf hücreleri, makrofajlar, tek hücreli monositler ve karaciğer hücreler ile böbrek hücreleri. Yani bu enfeksiyonun yayılması için sadece vücut sıvılarının transferi gerekiyor. Hava yoluyla enfeksiyon yapılamıyor. Grip virüsü gibi virüslerin havadan geçmesinin sebebi enfeksiyonun kan yollarında değil solunum yollarında olması. Ebola solunum yollarını enfekte edemediği için öksürük, aksırık gibi yollarla geçmesi beklenmiyor. Çünkü ağızdan ciğerlere kadar olan kısmın mukozal dokularında yani üst solunum yollarında Ebola çoğalamıyor. Ancak iç kanamalar başladığında vucüt içindeki dokuların parçalanmasıyla üst solumun yollarına geçebilir, yine çoğalamaz ancak ağız yoluyla dışarı atılır. Yani bu, hastalığı taşıyan birinin kusma, tükürük, gözyaşı yoluyla virüs saçmayacağı anlamına da gelmez. Şu ana kadar ağızdan çıkan tükrük vb. sıvılarla hasta edecek kadar Ebola'nın diğer organizmaya geçtiği saptanamamış. Hayvan deneylerinde de bu böyle. Enfeksiyonun hava ile bulaşmaması yayılımın kontrol altına alınmasını çok daha kolaylaştırıyor, zira grip gibi hastalıklara göre çok daha kolay kontrol altına alınabilir. 
Bazı ülkelerde hastaların tedavisi için yeterli hastane bulunmuyor. Yeni bir Ebola hastası geldiğinde birinin ölmesi bekleniyor ki yeni gelene yer açılsın. Bu yeni gelen hastalığın henüz başında olsa bile durum bu. Bazı ülkelerde de hasta yakınları hastane basarak karantina altındaki yakınlarını hastaneden kaçırıyor. Bunun temelinde ise batıya karşı olan güven sorunu yatıyor. "Ebola diye bir şey yok, siz hastanede yakınlarımızı hapis tutup, onların üzerinde deneyler yapıyorsunuz, organlarını çalıyorsunuz ve hastaneye gittikten sonra ölüyorlar" diyerek yakınlarını kaçırıyorlar. Bu güvensizlik 90’lı yıllarda batı tıbbının Afrika’da ilaçları denemek için insanlara haber vermeden üzerlerinde deneyler yapmasına dayanıyor. Bu ülkelerde genelde politik olarak da bir karmaşa var. İnsanların kendi devlet adamlarına karşı güvensizliği de bu tür sonuçlara olanak doğuruyor. Köy köy dolaşarak enfekte olan hastaları tespit etmeye çalışan 7 sağlık görevlisinin umumi bir tuvalette boğazları kesilmiş olarak bulunması Ebola'yla mücadelede yerel halkın eğitilmesinin de ne kadar güç olabileceğini gösteriyor.

Ebola' ya karşı şu anda maymunlar üzerinde denemiş ve bulaşmayı engellediği kanıtlanmış aşılar/iğneler var. İnsanlarda henüz denenmemişti. Bu salgın sebebiyle Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü başka çaresi kalmamış hastalarda bu ilaçların denenmesine izin verdi. Dünyada farklı farklı yerlerde ilaçlar yapılıyor. Bunların deneyleri artık bu hastalar üzerinde yapılacak.

Ebola negatif zincirli (tek zicirli) bir RNA virüsüdür. Bunun anlamı Ebola’nın genetik materyali aslında bulaşıcı değil, ancak bir hücreye girdikten ve kendini çoğalttıktan sonra protein yapmaya başladığında bulaşıcı enfektif hale geliyor. 19000 nükleotitlik bir RNA genomuna sahip. İnsanların genomunda 3 milyar baz olduğu düşünülürse ebolanın nükleotit sayısı çok az. Bu 19000 nükleotit sadece 7 proteini kodluyor. İnsanlarda bu 30.000 ile 50.000 arasında değişiyor. Sadece 7 protein ile Ebola sistemik bir enfeksiyona sabep olabiliyor. Sadece 7 proteinle insan vücudunu ele geçirebiliyor. Bunun nedeni virüslerin komplike yapıda olması. Yani bir insan proteinin genel olarak bir özelliği varken bir virüs proteinin çoğunlukla 10 farklı özelliği oluyor. Mesela virüsü oluşturan, onun genetik materyalini sarıp sarmalayan proteinlerin yani yapısal proteinlerin aynı zamanda bağışıklık sistemini çökertmek gibi ikinci üçüncü özellikleri de var. Bu 7 proteinden bir tanesi virüsün dış çeperinde yani lipid zarının üzerinde bulunan glikoproteinler. Bunları hücrelerin üzerindeki antene yollanan sinyaller gibi düşünebilirsiniz. Yani bu virüsün üzerindeki kancanın ona ait olan hücrenin üzerindeki kancaya takılması gerekiyor ki hücreyi tanıyabilsin ve içine girebilsin. Virüsü bir kapsül gibi düşünün, o aynı zamanda anahtar ve delik gibi insan hücresinin üzerindeki başka bir alıcıyla iletişime geçebiliyor. O alıcı insan vücudunda hangi hücrede varsa sadece o hücre enfekte oluyor. Mesela benim beyin hücrelerimde o antenden yoksa virüs beyin hücrelerimi enfekte edemiyor. Ama karaciğerimdeki, lenflerimdeki monositler, makrofajlar bağışıklık sisteminin hücrelerinde bu reseptörler, antenler olduğu için Ebola’nın hedeflediği enfekte ettiği hücreler bunlar.


Glikoproteinler virüslerin enfeksiyonunda ilk aşama olduğu için genelde aşıların hedeflediği yapılar bunlar. Glikoproteinle iletişim önlenirse virüs enfeksiyonu engellenebilir. Bu yüzden çok kullanılan bir yöntem. Ebola için bu reseptörün üç boyutlu anatomik yapısını şu an biliniyor. Nasıl bir yapısı var, hangi aminoasitler ne kadar var, bunlar tamamen biliniyor. Küçük moleküllerle bunun bağlanması engellenebilir, reseptörü tanıması engellenebilir. Araya yastık koymak gibi düşünülebilir. Zaten vücudumuzdaki adaptif bağışıklıkta antikorlar böyle işliyor. Antijenleri tanıyıp onları kaplayıp hücrelere girmesini engelliyorlar.

Afrika' da çalışırken Amerikalı 2 misyoner doktor enfekte oldu. Bu iki doktor Amerika’ya geri geldiler ve o süreçte onlara ZMab adındaki deneysel ilaç verildi. Ebola normalde yarasaları enfekte ediyor, onları hasta etmeden onların vücudunda kalabiliyor ya da bizleri, diğer primatları veya domuzları enfekte edebiliyor, ama hastalığa sebep oluyor. Bizim vücudumuzda o yüzden Ebola’ya karşı antikor gelişiyor. Laboratuvar ortamında Ebola evrimleştirilerek farelere enfekte edilecek hale getirildi. Bunun sonucunda farelerin vücudunda Ebola’yı tanıyan antikorlar üretildi ve böylece hastalığı nötralize eden durduran antikorlar bu şekilde keşfedilmiş oldu. Bahsi geçen Zmab adlı aşının yapımında bu antikorların yapısı detaylı br şekilde öğrenildi ve bu antikorları üretecek olan gen, genetik mühendisliği ile bitkileri enfekte eden bir virüsün içine yerleştirildi. Bu bitkileri enfekte eden virüs bitkileri çok daha iyi enfekte eden bir bakteriye yerleştirildi. O bakteriyle de tütünler enfekte edildi ve böylece tütün tarlalarında tütün yapraklarında bu antikorlar üretilmeye başlandı. Bu antikor aslında tütünün içerisinde olmaması gereken Ebola’ nın glikoproteinlerini tanıyan ve aslında farenin içinde geliştirilmiş bir protein. Tütünlerden elde edilen konsantre ekstraktlar bu iki Amerikalı’ ya verilerek tedavileri sağlandı.

Özel olarak tasarlanmış Bio-Güvenlikli laboratuvarlar güvenlik derecelerine göre 1 ile 4 arasında numaralandırılmıştır. Şu an Ebola araştırmaları sadece BL-4 (Bio-Güvenlik derecesi 4) adı verilen özel laboratuvarlarda çalışılabiliyor. Bu laboratuvarlarda hem laboratuvar ortamı dışarıya göre negatif basınç altında tutuluyor yani kapıyı açtığınızda hava laboratuvardan dışarı çıkmayacak, sadece dışarıdan laboratuvara hava girebilecek hem de çalışanların güvenliği için pozitif basınçlı giysiler var, bütün vücudu kaplayan, kendi içinde havalandırması olan, yani kıyafetin herhangi bir yerinde de bir delik açılırsa sadece içeriden dışarıya hava akımı oluyor. Türkiye'de şu an en güvenlikli laboratuvar Kayseri Erciyes Üniversitesi'nde bulunuyor ve BL-3 laboratuvarı.
İlaç şirketleri Ebola konusunda herhangi bir araştırma yapmıyor. Çünkü yeteri kadar piyasa yok. Dünya genelinde onlar için yeteri kadar hasta yok (5000-6000) civarında. Ebola ile mücadele daha çok devletlere ve bazı özel şirketler tarafından yapılmakta.


KAYNAKÇA
  • http://bilimkazani.org/2014/10/02/bolum-27-ebola-1/#comments
  • http://bilimkazani.org/2014/10/13/bolum-28-ebola-2/
  • http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs103/en/
  • http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20198110
  • http://www.mikrobiyoloji.org/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFA79D6F5E6C1B43FFC3D47B01A893E657
  • http://www.bbc.com/news/world-africa-26835233
  • http://america.aljazeera.com/articles/2014/10/3/ebola-transmittedandtreatment.html
  • http://edition.cnn.com/2014/04/11/health/ebol
  • http://www.ensonhaber.com/madde-madde-olumcul-ebola-virusu-2014-09-25.html
  • http://www.radikal.com.tr/saglik/turkiye_ebola_icin_ne_yapiyor-1219423
  • http://www.thehealthsite.com/news/ebola-virus-is-mutating-rapidly-say-scientists/
  • http://www.seyahatsagligi.gov.tr/hastaliklar/ebola.aspx
  • http://www.kemalistler.org/ebola-virusu-nedir-belirtileri-nelerdir-hangi-hastaliga-yol-acar/31787/




 



3 yorum:

  1. sizce bir tedavisi mümkün mü? bana e posta adresinizi verir misiniz?

    YanıtlaSil
  2. Admin ile görüşebilir miyim?

    YanıtlaSil
  3. sizinle bir şey konuşmak istiyorum e posta adresim makbulemike697@gmail.com

    YanıtlaSil